Anaokulu Öğretmenliği Kolay mı Sanıyorsunuz?

Anaokulu öğretmenliği, zamanında ve düzenli bir şekilde orada olmayı gerektiren mesleklerden biridir. Ancak bu mesleğin sorumluluğu, sadece mesai saatleriyle ya da okulun fiziksel sınırlarıyla sınırlı değildir. Öğretmen, sabah yenilenmiş bir enerjiyle girdiği sınıftan, akşam çocuğun sesleriyle dolu bir kafayla ayrılır ve zihni, gün içinde yaşananları gözden geçirmektedir. Ortalama 16 çocuğun eğitimi, yemek yeme, giyinme, tuvalet ihtiyaçları ve moral durumları gibi çeşitli alanlarda aynı anda dikkatini yoğunlaştırmak zorundadır. Bu koşuşturma içinde çözüm üretmek, yorulmadan çalışmak ve “olayların dışına” çıkmamak için hem zihinsel hem de fiziksel olarak büyük bir enerji harcar. Ancak bu özveri asla boşa gitmez ve bunu en iyi anlayan, hissedenler çocuklardır. Serilen bir kucaklama, güzel bir cümle ya da gülümseyen bir yüz, öğretmene "İyi ki bu mesleği yapıyorum" dedirtir.

Peki, tüm okul öncesi öğretmenleri bu duyguyu yaşayabiliyor mu? Çalıştıkları kurumlar, onların motivasyonunu önemsiyor mu? Anne ve babalar, beklentilerini makul bir şekilde ifade edebiliyorlar mı?

Birkaç yıl önce gözlem yaptığım bir okulda, bir anaokulu öğretmeninin, bir velinin talebi üzerine, özel bir çizelgeye çocuğun gün boyunca yaptığı tuvalet ihtiyaçlarını kaydettiğine tanık oldum. Öğretmenin amacı, çocuğun yeterli miktarda su içip içmediğini takip etmekti.

Anaokulu öğretmeni, çocukların öz bakım ihtiyaçlarını eğitimin doğal bir parçası olarak görmelidir. Ancak, anne ve babaların beklentileriyle talepleri, öğretmenin motivasyonunu düşürmemeli ve dolayısıyla çocuğun gelişim ve öğrenme sürecini olumsuz etkileyememelidir.